14.09.2025
“70 YILDIR HAKSIZLIĞA DİRENENLERİN MEYDANINDAYIZ”
“MİLYONLAR OLDUNUZ. TANDOĞAN’A AKTINIZ”
“BUGÜN SARAYINDA BU MEYDANDAN KORKANLAR DA VAR, 12 METRELİK HÜCRELERİNDEN BU MEYDANLA COŞANLAR DA”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ, BU MÜCADELEDE TÜM KARDEŞ PARTİLERİMİZLE BİRLİKTEDİR. OMUZ OMUZADIR”
“ELLERİNİ FETÖ SABUNU İLE YIKADILAR. GÜYA O GÜNAHTAN, O KİRDEN KURTULDULAR”
“ÖNCE SEÇİMLİ OTORİTERLİK KURANLAR ŞİMDİ SEÇİMSİZ BİR DİKTATÖRLÜĞE GEÇMENİN HEVESİ İÇİNDELER”
“AYNI FETÖ BORSASI KURULDUĞU GİBİ İBB BORSASI KURULMUŞ, ADALET ARAMASI GEREKENLER BORSALARDA PAZARLIKLARA TUTUŞMUŞTUR”
“ERDOĞAN’IN GÜVENDİĞİ TEK ŞEY AK PARTİ’NİN ADLİYE KORİDORLARINDAKİ YARGI KOLLARIDIR”
“İÇİŞLERİ BAKANI MÜSVEDDESİNE SÖYLÜYORUM: CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BABA EVİNE KİMSE EL UZATAMAZ”
“TÜRKİYE’YE DEMOKRASİYİ GETİREN PARTİ, SENİN GİBİ DARBECİYE, SENİN GİBİ CUNTACIYA MEYDAN OKUYOR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Ankara Tandoğan Meydanı’nda “Vesayet değil siyaset! Kayyıma, darbeye hayır” mitingine katıldı. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel buradaki konuşmasında, “Canım Ankara’ya, güzel Ankara’ya, Cumhuriyet’in baş şehrine, direnişin son şehrine, Ankaramız'a hoş geldiniz, şeref verdiniz. Cumhuriyet’in kurulduğu ve yüceldiği topraklardayız. Çankaya Köşküyle, Anıtkabir’iyle, Meclisleriyle ve meydanlarıyla adeta Cumhuriyetimizin yaşayan müzesine, Atamızın şehrine hoş geldiniz. Bugün bu tarihi meydanda yine tarih yazıyoruz. 1950’lerde Kıbrıs mitinglerinin, 1959’da büyük işçi mitinglerinin, 6. Filo’ya karşı bağımsızlık mitinglerinin yapıldığı meydandayız. 70 yıldır haksızlığa direnenlerin meydanındayız. Bugün de vesayete ve darbeye ‘hayır’ demek için buradayız. Bugün de ‘Vesayet değil siyaset’ demek için buradayız. Tandoğan Meydan’ında dün akşam saatlerinde girişler planlandığında ‘500 bin kişi doldurabilir burayı’ dedikleri arama noktalarını, bugün altı kere ileriye aldınız. Milyonlar oldunuz. Tandoğan’a aktınız. Hepinizi saygıyla selamlıyorum” dedi. Özel şöyle devam etti:
“BUGÜN ‘VESAYET DEĞİL SİYASET’ DİYENLER BURADA”
“Bugün burada bir mitingde değil, elbette yine bir eylemdeyiz. Serbest seçimler için eylemdeyiz. Demokrasi için eylemdeyiz. Bugün burada sadece Cumhuriyet Halk Partililer yok. İşçiler burada, emekliler burada, kadınlar burada, farklı partilerden demokratlar, sendikalar, sivil toplum örgütleri burada. Türkiye İttifakı’nın tüm renkleriyle kol kola bu meydandayız. Bugün ‘Vesayet değil siyaset’ diyenler burada. ‘Kayyıma ve darbeye hayır’ diyenler, 19 Mart darbesinden sonra 54’üncü kez bu meydanda direnenler burada. Türkiye’nin dört bir yanındaydık. Türkiye’nin dört bir yanında Trabzon’da gördüm sizi, Bayburt’ta, Çanakkale’de, Erzurum’da, Konya’da, Türkiye'nin dört bir yanında buldum sizi. Bir inancın yüceliğinde buldum seni, bir kavganın güzelliğinde sevdim. Bin kez budadılar körpe dallarımızı, bin kez kırdılar. Yine çiçekteyiz işte, yine meyvedeyiz. Bin kez korkuya boğdular zamanı, bin kez ölümlediler. Yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz. Bitmedi daha, sürüyor o kavga ve sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. Ey ‘Her şey bitti’ diyenler, korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler, ne kırlarda direnen çiçekler, ne kentlerde devleşen öfkeler, henüz ‘Elveda’ demediler. Bitmedi, daha sürüyor o kavga ve sürecek. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek. Saraylar, saltanatlar çöker. Kan susar bir gün. Zulüm biter, menekşeler de açar üstümüzde, leylaklar da güler. Bugünlerden geriye bir yarına gidenler kalır, bir de yarın için direnenler. Yarın için direnenlere, yarına sahip çıkanlara, demokrasiye, Cumhuriyet’e sahip çıkmak için Başkent’e koşanlara selam olsun, helal olsun.”
“TOPRAĞA SAHİP ÇIKMAK İÇİN HERKESİ MUĞLA’YA DAVET EDİYORUM”
“Bugün bu meydanda ekmeği küçülenler de var ekmeği çalınanlar da geleceğinden kaygı duyanlar da… Bugün bu meydanda emeği çalınanların, onuru kırılanların, yarınlardan korkanların bir dayanışması, kol kola girmesi, omuz omuza durması ve yarına güvenle bakmaları için birlikte olmaları var. Soma’da bugün bu meydanda Hendek de Hopa da Akbelen de bugün Muğla’da zeytinine, doğasına sahip çıkanlarla birlikte büyük bir mitingde olacaktık. Tüm siyasi partiler, sivil toplum örgütleri, meslek örgütleri… Ancak biz gidemedik, Muğla’daki dayanışma bugün bizimle dayanışmak için buraya geldi. ‘Toprağımızı Vermiyoruz İnisiyatifi’ni saygı ile selamlıyorum. 28 Eylül’de hep birlikte zeytine, Muğla’ya, toprağa sahip çıkmak için herkesi Muğla’ya davet ediyorum.”
“EY ERDOĞAN, TANDOĞAN MEYDANI’NI HİÇ BÖYLE GÖRDÜN MÜ?”
“Bu meydan dosta güven, olmayana kaygı veriyor. Tüm otokratlar meydanlardan korkar. Demokratlar meydanları doldurur. Otokratlar, oturdukları köşeden o meydanı izlerler ve titrerler. Bugün sarayında oturup, bu meydandan korkanlar da var, 12 metrelik hücrelerinden bu meydanla coşanlar, bu meydana inananlar da var. Bu meydana sarayından bakana sesleniyorum; Ey Erdoğan, Tandoğan Meydanı’nı hiç böyle gördün mü? Meydana varan bütün bulvarlar sonuna kadar dolu, kimse ayrılmıyor, görüyor musun? Bu meydanda senin gibi korkanlar değil senden korkmayanlar, zulümden yılmayanlar var. Bu meydan, korkuyu evde bıraktı. Bu meydan direniyor. Bu meydan, mücadele ediyor.”
“ÇOK PARTİLİ REJİMİ SAVUNMAK ÜZERE HEP BİRLİKTE BU MEYDANDAYIZ”
“Ankara toprakları kurtuluş destanının yazıldığı topraklardır. Daha dün bu topraklarda Polatlı’da, Haymana’da yaşanan Sakarya Meydan Muharebesi’nin 104’üncü yılıydı. Atatürk’ün ‘Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatan toprağıdır’ dediği, tarihten 104 yıl sonra yine aynı topraklardayız. Bugün de yine Ankara’da Milli Mücadele ruhunun filizlendiği bu meydanda verdiğimiz mücadelenin tek bir hatta değil tüm vatan sathına yayıldığını ilan etmek için toplandık. Bir hat olarak sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ni savunmuyoruz. Bu hattı sadece Cumhuriyet Halk Partililer savunmuyor. Hepimiz Türkiye'nin, bütün demokratları, demokrasiyi, Atatürk’ten emanet Cumhuriyet’i, İsmet Paşa’nın iktidarı devriyle gerçekleşen çok partili rejimi savunmak üzere hep birlikte bu meydandayız. İyi ki birlikteyiz. İyi ki güçlüyüz. Hep birlikte başaracağız. Elbette biz Cumhuriyet Halk Partisiyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Kuvâ-yi Milliye’den doğar. Cumhuriyet Halk Partisi, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin birleşmesiyle oluşur. İlk kurultayını Sivas Kongresi sayar, Atatürk’ün deyimiyle o günden beri ayaktadır. Bu Parti, Cumhuriyeti kuranların, Cumhuriyeti kuran kadroların partisidir. Ancak bu parti, Cumhuriyetin tek sahibi, o başarıyı paylaşmayan bir parti değil aksine hepimizin dedesini, hepimizin ninesini o kurtuluşa ortak eden, o kuruluşta gören, Cumhuriyete sahip çıkmayı, Atatürk devrimlerine sarılmayı, demokrasiyi ayakta tutmayı, tüm partilerden bekleyen bir partidir.”
“KAYYIMA KARŞI DA SAĞDAN SOLA HEP BERABER DİRENİYORUZ”
“Bu anlamda her ne kadar şu an iktidarda demokrasiyi bir amaç değil bir araç olarak gören, ‘İşimize geldi bindik, işimize gelince ineriz’ diyen, 31 Mart seçimlerini kaybedince ve bir daha genel seçim kazanamayacağını anlayınca demokrasi treninden inen birileri yönetse de son günlerde yaşadığımız bütün süreçlerde, iktidarı ilk devrettiğimiz parti, Demokrat Parti’nin ziyaretiyle başlayan, DEM Parti’nin, Zafer Partisi’nin ziyaretleriyle, Yeniden Refah Partisi’nin ziyaret talepleri, iyi dilekleriyle, İYİ Parti’nin, DEVA’nın, Gelecek Partisi’nin, Saadet Partisi’nin paylaşımları, telefonlarıyla, sahadaki dostlarımız gibi Türkiye İşçi Partisi’yle, EMEP’le, Sol Parti ile omuz omuza Türkiye’nin bütün demokratları, demokrasinin tarafındayız. Bu iktidar, bu ceberrut iktidar zeytine saldırdığında bütün partiler birleştik, direndik. Önümüzdeki çarşamba tam 260 imza ile Anayasa Mahkemesi’ne birlikte gidiyoruz. Kayyıma karşı da sağdan sola hep beraber direniyoruz, zeytini korurken de demokrasiyi korurken de. Tandoğan’dan ilan ediyoruz ki; Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin birinci partisidir. Ana Muhalefet Partisidir ama ne muhalefetin patronudur, ne her şeyin sahibidir. Bu mücadelede, tüm kardeş partilerimizle birliktedir. Omuz omuzadır. Hepsine müteşekkirdir.”
“HER ZORLUĞU MİLLETİMİZLE BİRLİKTE YENDİK”
“Partimiz yıllarca darbelerin hedefi oldu. Kapatıldı, genel başkanlarımız tutuklandı. Hapse atıldı. Ama her zorluğu milletimizle birlikte yendik. 47 yıl sürdü, ikinci parti olduk, birinci parti olmadık. Seçimleri kazanamadık. Ancak demokrasiden şaşmadık. Rakiplerimize darbe yapıldı, darbecilere değil demokrasiye sahip çıktık. 47 yıl sabır gösterdik, millete güvendik, 47 yıl sonra 31 Mart seçimlerinde bir büyük başarıyı, biraz önce alkışladığınız büyükşehir belediye başkanlarımızla, il belediye başkanlarımızla, ilçe, belde belediye başkanlarımızla Türkiye nüfusunun yüzde 65’ine hizmet imkanını yakaladık. O günden sonra ilk konuşmamızdan itibaren ‘Bu savaş değil, bu bir yarıştı, bu gece bitti’ dedik. ‘Bu seçimin kazananı CHP’dir, kaybedeni yoktur’ dedik. ‘Kimseyi verdiği oya pişman etmeyeceğiz ama vermeyene keşke ben de verseydim dedirteceğiz’ dedik. ‘Hizmet’ dedik, ‘Yoksula sahip çıkmak’ dedik. ‘Başkanların ceplerinde belediyenin kapısının, kasasının, şehrin altın anahtarı yok. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarının anahtarı var’ dedik. İşte hal böyle olunca biraz önce sizi selamlayan, alkışlayan başkanlarımız, İstanbul’da Ekrem Başkan, Ankara’da Mansur Başkan hep birlikte çalışarak, örnek hizmetlerle, milletin gönlüne girince yapılan anketlerde seçimin çok ilerisinde sonuçlar alınca karşımızdakiler bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı, 47 yıl gösterdiğimiz metaneti, 47 yıl gösterdiğimiz demokrasiye saygıyı 47 ay göstereceklerdi. O günden genel seçimlerin takviminin başlamasına 47 ay vardı. Değil 47 ay, 47 gün hazmedemediler. 47 gün yenilgiyi kabullenemediler. Daha ilk yenilgilerinde demokrasi treninden indiler. Dünyadaki diğer otoriterleri örnek alan değil aşan, onların cesaret etmediği işlere kalkışan bir saldırıya giriştiler. Önce seçimli otoriterlik kuranlar şimdi seçimsiz bir diktatörlüğe geçmenin hevesi içindeler. Atatürk’ten miras Cumhuriyet’e, demokrasiye, sandığa saldırıyorlar. Çok partili rejime saldırıyorlar. Bu iktidar, demokrasi istemiyor. Biliyorlar ki demokrasi olsa sandıktan çıkmayacaklar. Biliyorlar ki adalet olsa, kendi suçlarını örtemeyecekler. Biliyorlar ki barış olsa bu milleti kutuplaştıramayacaklar ama ant olsun ki adaleti de demokrasiyi de barışı da biz getireceğiz. Bu meydanlar getirecek, bu eylemler getirecek, bu direniş getirecek.”
“PATLAYAN BOMBALARDAN MEDET UMDULAR”
“Bugün Başkent’teyiz, hep birlikteyiz. 23 yıllık bir iktidarın memleketi getirdiği son noktadayız. AK Parti iktidarı… Bu meydanı emekli mitinginden Türkiye’nin dört bir yanından gelen 150 bin emekli doldurmuştu. Bugün de burada çok sayıda emeklimiz var. Bir yürekten alkış yapalım. Bir moral alkışı. AK Parti bu ülkeye iyi gelmedi. İşçiye, emekçiye de iyi gelmedi. Emekliye de iyi gelmedi. Gençlere de iyi gelmedi. Kadınlara da çocuklara da. Ormanlara da iyi gelmedi. Ormanda yaşayan hayvanlara da sokaktaki can dostlarımıza da iyi gelmedi. İktidar oldular; Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını, fabrikaları, şirketleri özelleştirdiler. ‘Sıcak para’ dediler, başka bir şey demediler. FETÖ ile ortak oldular, devletin tüm kadrolarını ele geçirdiler. 2010 referandumuyla FETÖ ile birlikte anayasayı değiştirdiler, yargıyı, orduyu, polis teşkilatını ele geçirdiler. Balyoz’daki, Ergenekon’daki zulümleri bu ülkeye yaşattılar. Hatırlayın bu ülkenin Genelkurmay Başkanına, namuslu subaylarına, amirallerine, generallerine, bu ülkenin bilim insanlarına, iş adamlarına uydurdukları bir kumpasla lekeler sürdüler, kumpaslar kurdular. O tarihlerde bizler Ergenekon kumpası, Balyoz kumpası derken ‘Ateş olmayan yerden duman çıkmaz, mahcup olacaksanız, darbeyi savunuyorsunuz’ diyorlardı. Sonra şımarttıklarının darbesine maruz kaldılar, ardından çıkıp ‘Milletim de rabbim de affetsin’ dediler. Ellerini FETÖ sabunu ile yıkadılar. Güya o günahtan, o kirden kurtuldular. 17-25 Aralık belgeli hırsızlıklarının üzerini örttüler. Tayyip Erdoğan çıktı ve dedi ki ‘Para milletin cebinden çıkmıyor.’ Yani diyor ki ‘İş adamlarından toplanan destek paraları var. Bunlar yolsuzluk değil, devletin kasasından çıkmıyor.’ Ayakkabı kutularından çıkan paraları önce ‘FETÖ’cüler koydu’ dediler, üç ay sonra faizi ile geri istediler. 7 Haziran - 1 Kasım arasında bu ülkeyi büyük bir kaosun içine soktular. Her yerde patlayan bombalardan medet umdular. Yüzlerce can giderken anket yaptırdılar. Dönüp tekrar iktidarlarını sağlamlaştırdılar. 15 Temmuz darbe girişiminin altından OHAL koşullarında, öncesinde, sırasında, sonrasında dünya kadar şaibeyle, mühürsüz oylarla Anayasal sistemi değiştirdiler. 40 yıllık terörün 23 yılında oldukları halde kendilerini vatansever, barış isteyenleri hain, terörist ilan ettiler. İşlerine gelince müzakere ettiler, işlerine gelince sivil siyaseti hedef gösterdiler. Ama hep barışın umudunu da siyasete alet ettiler. Gün geldi akan kandan medet umdular, gün geldi ‘Kanı durduracağız’ diye siyaset yapmaktan umut buldular. Karşılarında tarihsel bir tutarlılık içinde iki şeyin renginin olmadığını bilen, ananın gözyaşında renk aramayan, Kürt’ün anasıyla Türk’ün anasını ayırmayan; işçinin alın terinde renk aramayan, Alevi’siyle Sünni’siyle sağcısıyla solcusuyla bütün emekçilerine sahip çıkan, bu ülkenin yarınlarını eşitlikte, adalette gören bir birliktelik var. O yüzden bu kumpasçılara karşı biz kazanacağız. Bu meydan kazanacak. Türkiye’nin demokratları kazanacak.”
“MİLLETİ FAKİRLEŞTİREN BİR KARA DÜZENİN İÇİNDEYİZ”
“Bir kişinin ve onun çevresinin varlığını sürdürmesi, servetini koruması için bir kara düzen kuruldu. Türkiye’yi yasaklara boğan, bir avuç insanı zenginleştirip, milleti fakirleştiren bir kara düzenin içindeyiz. Bu kara düzen kurulmadan önce şuradaki emeklilerimiz, Türkiye’nin dört bir yanında bizi izleyen emekliler… AK Parti’nin kara düzeninden önce en düşük emekli maaşı, 8 çeyrek altındı. Bugün en düşük emekli maaşı sadece ve sadece 2 çeyrek altındır. Emekli, AK Parti’den öncekine göre, altına göre 4’te 1 maaş almaktadır. Zaten bu yoksulluğu iliklerine, kemiklerine kadar hissetmektedir. Asgari ücret, 7 çeyrek altından AK Parti’nin kara düzeninde 2,5 çeyrek altına düşmüştür. En düşük memur maaşı, memurların da başkenti Ankara’da, AK Parti öncesi 14,5 çeyrek altın alırken, şimdi sadece 5,5 çeyrek altın alabilmektedir. Öğrencilerin kenti Ankara’dan sesleniyoruz. Öğrenci kredisi, Kredi ve Yurtlar Kurumu Kredisi 1,5 çeyrek altın, beğenmedikleri önceki iktidar döneminde. Şimdi yarım çeyrek bile değil, yarım gram altın alabilmektedir. O günün dörtte biri düzeydedir.”
“BU İKTİDAR İŞÇİ DÜŞMANIDIR, GREV YASAKÇISIDIR”
“Maalesef AK Parti’nin kara düzeninde orta direk kaybolmuştur. Ömrü boyunca çalışan emekli öğretmene verdikleri ikramiye eskiden bir ev alabilmekteyken şimdi beş emekli öğretmen ikramiyeleri birleştirse başı sokacak bir evi zor alabilmektedir. Ancak diğer taraftan baktığınızda toplumda büyük bir gelir adaletsizliği var. Bugün 38 OECD ülkesi içinde hem gıda enflasyonunda, hem genel enflasyonda Türkiye maalesef birinci sıradadır. 38 OECD ülkesinin enflasyonu en yüksek ülkesiyiz. ‘Avrupa’da enflasyon var’ diyen yalancılar şunu iyi dinlesinler. Avrupa’da ortalama enflasyon yüzde 2’dir. Türkiye’de yüzde 33’tür. Avrupa, iki olan enflasyon dört olunca alarma geçmiştir. Bizimkiler ‘Nas var’ deyip enflasyonu yüzde 50’lere kadar bırakmıştır. Vatandaşı yoksullaştırmış, yoksulun cebinden aldığı parayı kur korumalı mevduatla zenginlere aktarmıştır. 27 Avrupa ülkesinde toplam 13 milyon işsiz varken Türkiye’de tek başına 13,5 milyon işsiz vardır. Dünyada Venezuala’dan sonra en yüksek faiz AK Parti’nin kara düzenindedir. Türkiye’yi bu duruma getirenler, Türkiye’deki en zengin yüzde 20’ye servetin yüzde 90’ını, kalan yüzde 80’e servetin yüzde 10’unu layık görmüşlerdir. En zengin yüzde 1, servetin yüzde 40’ını, geri kalan 99 geri kalan yüzde 60’ı paylaşmaktadır. İşte AK Parti’nin kara düzeni böyle bir düzendir. Bu kara düzende hayat pahalı, emek ucuzdur. Ekmek pahalı, emek ucuzdur. Örgütlenme özgürlüğü, grev özgürlüğü tehdit altında değildir. Saldırı altındadır. Bu iktidar, işçi düşmanıdır, grev yasakçısıdır. Bugün Türkiye’de işçilere bir maaş zammında üç kere kazık atılmaktadır. TÜİK’in enflasyon oranları, Tayyip’i Üzmeyen İstatistik Kurumu, TÜİK. ‘TÜİK’in enflasyon oranları alınacak’ denip TÜİK‘in makyajlı, yarı yarıya enflasyonu hesaba katılmaktadır. Diğer taraftan TÜİK’in enflasyonu da alınmayıp enflasyonun 15 puan altında beklenti enflasyonu ile zam verilmektedir. Ayrıca ‘Büyüyoruz’ diye övünenler, büyümeden emekçiye de emekliye de pay vermeyip onların iyice küçülmesini sağlamaktadır. Buradan, Ankara’dan; hem memleketin başkentinden, hem bürokrasinin ama hem de emeğin başkentinden Türkiye’deki bütün emekçilere sesleniyorum. Mutlaka sendikalı olun. En kötü sendika sendikasızlıktan iyidir. Sendikalara üye olun. Ama böyle dedim diye de en kötü sendikalara gitmeyin. Birazcık hakkınızı arayanlara sahip çıkın.”
“İKTİDAR EN KÖTÜ YOLA TENEZZÜL ETTİ”
“Türkiye’de Erdoğan’ın çıkarlarıyla milletin çıkarları birbirinden ayrıştı, birbirine karşıt hale geldi. Aslında iyi de oldu; saflar netleşti. Erdoğan, kendi çıkarları için her şeyi yapacak durumdadır. Milletin huzuru ve refahının bozulması da buna dahildir. Tam da bu nedenle millet bu iktidardan desteğini çekmiştir. Millet kendi dertleriyle dertlenen bir iktidar umuduna bel bağlamıştır. Veresiye defterlerini kapatan; 762 tane kreş açarak yoksulun çocuğuna da erken yaşta eğitim, hem de annesine istihdam olanağı sağlayan CHP’li belediyelere; 77 öğrenci yurdu açarak yoksulun çocuğunu cemaatlere, tarikatlara değil, eşit hizmet alacakları belediye yurtlarına yönlendiren CHP’li belediyelere; yoksullara süt verenlere, beslenme çantalarını dolduranlara, kırtasiye desteği verenlere; Hoş Geldin Bebek paketi ile yoksulun çocuğuna ‘Hoş geldin’ diyenlere ve yatağındaki yaşlıya da kundaktaki çocuğa da bu milletin evlatları diye sahip çıkan belediyelere sarılmış, son seçimlerde kendi değişen ve Türkiye’ye değişim vadeden Cumhuriyet Halk Partisi’nde karar kılmıştır. Partimiz 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olmuştur. AK Parti kurulduğu günden itibaren ilk kez yenilmiştir. Milletin kararına saygı duyması, hatayı kendinde araması, bizimle hizmette yarışması gerekirken en kötü yola, en berbat yola tenezzül etmiştir. Millete umut vadedemeyen iktidar milleti korkutarak, baskı altına alarak ayakta kalmayı tercih etmiş ve bunu demektedir. Bugün Türkiye’de demokrasi ile göreve gelen iktidarın ‘demokrasi treninden’ inmesinin ve ülkeyi sandıkla değil baskıyla yönetme tercihinin ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Ne yazık ki iktidara demokratik olarak tehdit olan kim varsa bugün iktidarın hedefindedir. Bir kişi ve onun yanındakiler iktidarda kalsın diye milletimiz ağır bedeller ödemektedir. İşte bu anlayış Cumhurbaşkanı adayını belirleyeceğimiz 23 Mart tarihine giderken, bundan dört gün önce; 19 Mart tarihinde Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına almış, tam dört gün gözaltında tutmuş, 23 Mart tarihi 15,5 milyon seçmenle kendisi Cumhurbaşkanı adayı gösterilirken onu demir parmaklıklar arkasına koymuştur. Buradan hep birlikte seslenmek isteriz ki bizim Cumhurbaşkanı adayımız Ekrem İmamoğlu’dur.”
“BİZLERİ BİRER SİYASİ TUTSAK OLARAK İZLİYORLAR”
“Kendisi ve arkadaşlarımız 19 Mart darbesinden beri 179 gündür, hatta bu darbenin öncü dalgalar başladığında Esenyurt Belediye Başkanımız Ahmet Özer 300 günden fazla gündür, Rıza Akpolat 280 gündür cezaevlerindedirler. Şu anda Adana’dan, İzmir’den, Antalya’dan, İstanbul’dan 17 belediye başkanımız bizleri cezaevlerinde, birer siyasi tutsak olarak izlemektedirler. İçlerinden, bugün gençlerin yürüyerek ona sahip çıkmak için Adana’dan İstanbul’a kadar yürüdüğü, İstanbul girişinde durdurulan arkadaşlar… Bugün Zeydan Karalar’ın doğum günüdür. Onu, Adana gibi başkanı buradan sevgiyle selamlıyoruz. İyi ki doğdun Zeydan Başkan, iyi ki doğdun. Öyle çok kötülükler var ki hangi birini anlatsak? Geçirdiği iki kansere ve doktorların ‘Kalırsa nüks eder’ demelerine, ‘Değerleri bozuluyor’ demelerine rağmen Mehmet Murat Çalık maalesef tahliye edilmemiş ve büyük bir tehlike altındadır. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Muhittin Böcek 14 ilaç içerek yaşam mücadelesi vermekte, sürekli cezaevi ile hastane arasında gidip gelmektedir. Eşinden ayrı tek çocuğu olan kadın bürokratlarımıza önlerine iftiranameler ittirilmekte, ‘İmza at, Silivri’ye gitme, evladına kavuş’ denmekte, bu iftiraya direnince uzaktaki cezaevlerine gönderilmekte, 28 kişilik koğuşa 42’nci olarak yatırılmakta, nöbetleşe uyutulmakta, geri çağrılıp ‘At haydi imzayı’ denmektedir. Anneler, eşler, kardeşler, kayınbiraderler sırf iftira atmak istemeyenleri yıldırmak için; hasta evlatlar, sırf babaları tehdit için, şantaj için içeride tutulmaktadır. İş adamlarının şirketlerine el konmakta ve ‘Dededen, babadan gelen şirketi geri istiyorsan iftiraya imza at’ denmektedir. Aynı FETÖ borsası kurulduğu gibi İBB borsası kurulmuş, adalet araması gerekenler borsalarda pazarlıklara tutuşmuştur. Bunun için bir kez daha şunu ifade etmek isterim ki Tayyip Erdoğan bundan 180 gün önce şöyle dedi: ‘Göreceksiniz bir aya kalmaz birbirlerinin yüzüne bakamayacaklar, ailelerinin gözüne bakamayacaklar.’ Şimdi buradan milyonların içindeyim, 10 milyonların önündeyim. Ankara’nın ve Türkiye’nin gözünün içine bakarak söylüyorum. Bu dava siyasidir, iddialar iftiradır. Arkadaşlarımız masumdur. Yapılan darbedir; geleceğin Cumhurbaşkanı’na, iktidarına darbedir. Direneceğiz, direneceğiz, direneceğiz.”
“TRT’DE BİR KANALI BU MAHKEMEYE TAHSİS EDELİM”
“Hiç şüphesiz siz sadece meydana geldiğiniz yolları gördünüz. Bir drone bu meydana gelen bütün bulvarların sonuna kadar gitti. Arkada iken gördüm; ucu yok, bucağı yok. Muhteşem bir buluşmada milyonlar olarak Ankara’dayız. Elbette her birinize ayrı ayrı teşekkür ederken bu kentin Büyükşehir Belediye Başkanı 19 Mart darbesinden beri hep birlikte verdiğimiz büyük mücadelede Ekrem Başkan’ın en önemli yol arkadaşı ve ona en çok sahip çıkanlardan biri Mansur Yavaş Başkanımıza da özel bir teşekkür etmek isterim. Bu mücadeleyle; bizim, sizin bu mücadelenizle milleti bu darbeye razı edemediler. Ülkenin yüzde 75’i; dört kişiden üçü bu yalanlara inanmıyor. Bu davaların siyasi olduğunu, bunların iftira olduğunu biliyor. Kendimize güveninizden halen daha yazılmayan iddianamelerin ne kadar boş, söylenenlerin ne kadar yalan olduğunu biliyoruz ve büyük bir özgüvenle tekrarlıyoruz. Buyurunuz, 1 Ekim’de açılacak Meclis’te yasal düzenlemeyi yapalım, TRT’de bir kanalı bu mahkemeye tahsis edelim. İsteyen bütün özel televizyonlara yayını verelim. İftiralar da canlı yayında atılsın, cevapları da canlı yayında verirsin. Hodri meydan. Partimizin belediye başkanlarını sürekli tehdit edenler… Yıllar önce gelmiş müfettişler, incelemiş ve temiz raporlarını vermiş. Yıllar sonra bir suçtan suçlu aramak yerine bir kişiyi suçlu ilan edip ona suç bulmak için didik didik yapanlar artık siyasete doğrudan müdahale noktasındadır. Aynı iş adamı 378 kez ihale almış, bunların 75’i CHP’den; hepsinde soruşturma, başkanlar içeride. 303’ü AK Parti’den; kimseye dokunmuyorlar. MHP’nin Kütahya Belediye Başkanı aynı kişiye ihale vermiş. Bakın ‘Alın, onu da getirin. İçeri atın, Silivri’de tutun’ demiyorum. Dosyasını ayırıp Kütahya’ya yolluyorlar ama bizim Adanalı belediye başkanlarımızı İstanbul’a getirip Silivri’de yatırıyorlar. Dosyalarını yollamıyorlar. Cumhuriyet Halk Partisi’nden bu iş adamlarının kimi kendinden önce… Örneğin Gaziosmanpaşa, kendinden önce ihale alınmış. AK Partililerin onayı ile gelmiş, o ihalenin hesabını bizden sorup hapse atıyorlar. Ama diğer taraftan çalıştığı CHP’li belediyelere gidip ‘Sen de çalışmışsın. Ya AK Parti‘ye atıl, ya Silivri’ye yatır. Ya AK Parti‘ye katılacaksın, ya Silivri’ye atılacaksın’ diyorlar. Biliyorsunuz bu tehditlere direnen kahramanlar olduğu gibi topuklu bulunup tabanları yağlayanlar oldu.”
“DİRENENLER TARİHTEKİ YERİNİ ALIYORLAR”
“Yaptıkları işten emin olmayanlar ve AK Parti‘ye teslim olanlar tarihteki yerini aldılar. Ama daha geçen hafta eşinin yanından Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’ya ‘Ya ak Parti‘ye katılacaksın, ya sen de hapse atılacaksın’ dediler. Bu bugüne kadar gelen üçüncü teklifti. Hasan Mutlu ‘Ben belediye başkanlığını ömrüm boyunca hayal ettim. Terzi Fikri gibi belediye başkanı olmaya geldim. Haysiyetsizlik yapmam’ dedi. Dün sabah gelip Hasan Mutlu’yu aldılar. Onun için Hasan Mutlu gibi direnenler, Ekrem İmamoğlu gibi direnenler, 17 belediye başkanımız gibi direnenler tarihteki yerini alıyorlar. Daha üç gün önce önce Beykoz Belediye Başkanımız çıktığında ‘Bu AK Parti ile anlaşacak. Oraya geçecek’ deyip belediye başkanı o gün tekrar tutuklanıp kendisi AK Parti‘ye geçecek haysiyetsizliği gösterenleri de tarih yazacak, onlardan hepimiz hesap soracağız. Açık söyleyelim. Recep Tayyip Erdoğan kaybettiği belediyeleri almak için her türlü oyuna, hileye, vesiseye yol vermiştir, imkan tanımıştır. Dün rozet taktığı belediye başkan vekilinin, onunla birlikte ayrılanların o kayıtlarda olduğunu bilmeden CHP kongresine ses kaydıyla sataşmaktadır. Oysa AK Parti, o ses kayıtçılara kucak açmıştır. Bayrampaşa’da AK Parti ile MHP’nin toplam 15, CHP’nin 20 belediye meclis üyesi, iki de bağımsız varken AK Parti’ye yedi yetmez, sekiz belediye meclis üyesi lazım. Bayrampaşa’da sekiz belediye meclis üyemizi alıp gözaltına koydular. Tutuklayarak Bayrampaşa’yı kazanmaya çalışıyorlar. Buradan Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. Gaziosmanpaşa istemiyor, Bayrampaşa seni istemiyor, Beykoz seni istemiyor, Aydın seni istemiyor, Türkiye seni istemiyor. Düş yakamızdan be adam. Recep Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. Kendine güveniyorsan… Ben güveniyorum. Partine güveniyorsan… Ben partime güveniyorum. Adaylarına güveniyorsan… Ben hepsine güveniyorum. 2 Kasım’da getir sandığı, millet versin kararı. Hodri meydan. Tayyip Erdoğan’a sesleniyorum. Eğer cesaretin varsa kaptıkaçtı siyasetçi değilsen, siyasi yankesicilikten medet ummayacaksan, Bayrampaşa’ya gel, Beykoz’a gel, Aydın’a gel. Gel koyalım sandığı, millet versin kararı. Seni gidi siyasi yankesici seni. Milletin vermediğini hileyle almak, milletin vermediğini zorla almak, tehditle almak darbecilerin işidir. Türkiye’ye demokrasiyi getiren parti, senin gibi darbeciye, senin gibi cuntacıya meydan okuyor. Hodri meydan.”
“AK PARTİ’NİN TEK UMUDU YARGI KOLLARI BAŞKANI AKIN GÜRLEK’TİR”
“Otobüsün üstünden çok yardımcı oluyoruz, Tandoğan'a da yardımcı olalım. Dört yerden aynı slogan farklı ritimle geliyor. Diyor ki Tandoğan, dinle beni Erdoğan; ‘Erdoğan istifa.’ Erdoğan, Türkiye’de geçmişi tehdit eden kirli bir yol açmıştır. Kirli bir yola sapmıştır. Erdoğan bir siyasi parti Genel Başkanı olduğu halde partisinin ana kademesine, gençlik kollarına, kadın kollarına güvenmek, onlarla birlikte siyaset yapmak, onlarla seçim kazanmaya çalışmak yerine; kadın kollarından ümidi kestiğini, gençlik kollarına güvenmediğini, ana kademeyle umudu, gelecek iktidarı örgütlemeyi başaramayacağını itiraf etmiş, Türkiye’de hiçbir partide olmayan yeni bir yol kurmuştur. Bu yolun adı; yargı kollarıdır. AK Parti’nin tek umudu yargı kolları başkanı Akın Gürlek’tir. Onun yargı darbesidir. AK Parti’nin adliye koridorlarında çalışan yargı kolları başkanı ve onun etrafındakiler AK Toroslar çetesi olarak anılmaktadırlar. Bu çete marifetiyle Türkiye’de adaletin terazisi bozulmuştur. Bu çete sadece Cumhuriyet Halk Partisi’ne değil, siyasi partiler sistemine, demokratik hayata, siyasal yaşama, tüm siyasete tehdittir. Bu çete İYİ Parti’ye de, DEM Parti’ye de, Zafer’e de, DEVA’ya da, Gelecek’e de, Saadet’e de, TİP’e de, EMEP’e de, en küçüğünden en büyüğüne tüm siyasete en büyük tehdittir. Bu çetenin tasallut altına aldığı mahkemelerde hakimlerin gözü bağlı değildir. O mahkemeler hukuk ilkelerine göre değil, karşısındakinin yakasındaki rozete göre karar vermektedirler. Bugün Erdoğan, partisi ile siyaset üretmiyor. Gençlik kollarına, kadın kollarına güvenmiyor. Onlarla seçim kazanamayacağını düşünüp, güvendiği tek şey AK Parti’nin adliye koridorlarındaki yargı kollarıdır. Bugün muhalif belediye başkanlarını AK Parti’nin siyasetçileri ile değil, yargı kollarıyla yenmeye çalışmaktadırlar. Karşımızdaki akıl tüm siyasete tehdittir.”
“TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU, DEMOKRATİK, GÜÇLÜ, PARLAMENTER SİSTEMDEDİR”
“Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Türkiye’nin hem sosyal demokratları, hem bütün demokratları, çok bedel ödedik, öderiz, icap ettiğinde ödemeye devam edeceğiz. Ancak içinde bulunduğumuz durumu herkes iyi okumalıdır. Bugün iktidara risk oluşturan CHP’dir, o baskı altındadır. Türkiye’de yargı eliyle açılan bu kirli yol canavarlaşmaktadır. Bugün CHP’yi yutan, yarın diğer yapıları yutacaktır. Bugün muhalif gazeteciye musallat olan, yarın diğer gazetecilere, konuşan sanatçıyı hedef falan tüm sanatçıları tüm işadamlarını, herkesie hedef alacaktır. Çünkü demokrasi gittiğinde artık geriye onları durduracak hiçbir güç kalmayacaktır. AK Partili, MHP’li ama bu kara düzenin çarklarından olmayan, onlardan medet uman, iyi olur diye oy veren vatandaşlarımıza sesleniyorum: Diyelim ki biz teslim olduk, bu canavar durur mu? Diyelim ki sandık gitti, bir daha senin hatırını sorar mı? Diyelim ki tek başına durdu, tek başına durdu. Bundan sonra senin sesini kim dinleyecek? Senin oyuna kim talip olacak? Oy vermen için sana kim hizmet edecek? Damadın tarafında olmak, cemaatin tarafında olmak, savcının tarafında olmak… Bunlar bir ülkeyi ne yönlendirir ne ileriye taşır. Demokrasinin tarafında olunursa ülkeler büyür. Türkiye tek adam elinde işgale sürüklendi. Yedi ayrı ordu Anadolu’yu işgal etti. O gün ölüm fermanına rağmen paşa rütbesiyle, unvanlarıyla, imkanlarıyla ölüm fermanına rağmen Anadolu’ya geçenler, asla kendilerini değil, önce kurtuluşu örgütlediler, ardından kuruluşu yaptılar. Ama bu hastalıkların kol gezdiği, yoksulluğun, kıtlığın olduğu, dünyanın çok gerisinde olan ülkenin kendileri de yönetseler, tek adam yönetimi ile abad olmayacağını bildiler. ‘Krallık mı?’ diye soran oldu. ‘Hayır’ dediler. ‘Padişahlığa devam?’ ‘Asla’ dediler. Amerikan tipi başkanlığa bile yeltenmeyip bir meclis kurdular, o meclise uydular, milletin kararına saygı duydular. Türkiye’nin kurtuluşu, demokratik, güçlü, parlamenter sistemdedir. Tek adama değil; parlamentoya, millete, onun patronluğuna güveneceğiz.”
“KÖTÜLÜĞÜN SONU HEPİMİZE FELAKETTİR”
“Nazi Almanyasında, Rahip Martin şöyle söylüyordu: ‘Önce komünistler için geldiler, komünist değildim ve sustum. Sosyal demokratları içeri attıklarında sesimi çıkarmadım. Çünkü sosyal demokrat değildim. Sendikacılar için geldiler, karışmadım. Ben sendikacı değildim. Sonra Yahudiler için geldiler, ses çıkarmadım. Yahudi değildim. Bir gün benim için geldiklerinde sesini çıkaracak hiç komşum kalmamıştı.’ Bugün AK Partililere, MHP’lilere sesleniyorum. Komşularınıza sahip çıkın, akrabalarınıza sahip çıkın. Kardeşlerinize sahip çıkın. İyi insanlara sahip çıkın. Kötülüğün yolunu kapayın. Kötülüğün sonu hepimize felakettir. Hepimize felakettir.”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NİN BABA EVİNE KİMSE EL UZATAMAZ”
“Genel Başkanımız Hikmet Çetin’e bir yürekten alkış daha. Hepimizden genç… Yıllardır demokrasi dışı yöntemlere saptılar, 19 Mart’ta darbeye kalkıştılar ama bu mücadeleyle, milletin de ferasetiyle, milletin desteğini alamadılar. Zaten bu millet mağdurun, mazlumun yayında durur ama zalimin yanında durmaz. Milletin desteğini alamayınca bu mücadeleyi kim örgütlüyor? Cumhuriyet Halk Partisi. Partimize karşı ağır bir saldırı başlattılar. Hapiste canımıza, dışarıda malımıza, evimize kastediyorlar. Baba evimize, partimizin binalarına saldırdılar. İstanbul İl Başkanlığımızın binasına dava açtılar. Kongresine dava açtılar. İl Başkanımız Özgür Çelik’e dava açılar. Kapıda kedimiz var Şanslı, onu da veterinerlik ettiler ama İstanbul İl Başkanlığımızı teslim alamadılar, Özgür Çelik’e baş eğdiremediler, teslim alamadılar. Her fırsatta bir meczup bulup bir yalancı bulup, bir iftirayla partimize saldırdılar. Asliye hukuk mahkemelerinin sayın hakimleri, İstanbul’dakiler, kanun açık, görevsizlik kararı verdiler, Ankara’ya yolladılar. Buraya açılanlar, oradan gelenler birleştiler. Buradaki mahkemeler normal sürecinde işledi. Tedbir talepleri, yani kayyım, bütün mahkemeler reddetti. Dediler ki ‘Seçimle gelene kayyım olmaz. Baştan tedbir olmaz’ ama nihayet dokuzu kapıdan kovulanlar maalesef 10’uncusunu buldular. İstanbul 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesinde birini buldular. Kim o biri? Kim o biri söyleyeyim. 5 yıl boyunca eşi İstanbul Büyükşehir AK Parti’deyken, İstanbul Büyükşehir’de avukat olarak çalışan, kendisi AK Parti referansıyla Karayolları Genel Müdürlüğü’nün avukatlığına giren, Ulaştırma Bakanlığının davalarını alan, AK Parti kimliği, AK Parti rozeti taşıyan birisi açılan sınava girdi. Biri değil ikisi birden sınavı da mülakatı da geçti. Karı koca hakim yapıldılar. Avukatlar avukatlıktan hakimliğe geçerse, 5 yıl o ilde görev yapmazlar. Hemen İstanbul Gaziosmanpaşa’ya karı koca atandılar. 3-4 yıl orada durup sonra Malkara’ya gittiler, üçüncü bölge olacak Malkara’da en az dört yıl durması gerekirken hemen İstanbul’a geri getirildiler. Uygun mahkemeye yerleştirildiler. Nisan’da belli oldu, Ağustos sonunda nöbetçi mahkeme 45’inci Asliye Hukuk oldu. Onun gününü beklediler. Talimatı almış bir avukat, gününde başvurdu. Talimatı almış bir mahkeme, normalde o davayı Ankara’ya gönderecekken orada kabul etti. Eylül sonunda ‘mahkeme açtım’ demişken adli tatil dönüşü ilk gün işlemini yaptı ve İstanbul İl Başkanlığına kayyım atadılar. Şimdi Recep Tayyip Erdoğan, ‘Şikayetçi CHP’li, şikayet edilen CHP’li, benim ne ilgim var’ diyor ya. Söyleyelim, şikayeti hazırlayan senin adliye koridorlarındaki AK Toroslar çeten, hazırlığı yapan yargı kolları başkanın, bulduğunuz işbirlikçi mahkeme eski üyen, atadığınız kayyım heyetini valilik emriyle, polis eliyle baba evine sokmaya çalışıyorsunuz. Biz kimseyi sokağa çağırmadık. Biz herkesi baba evine sahip çıkmaya çağırdık. Siz baba evinin önünü kapadınız. Atatürk’ün evlatlarını sokakta bıraktınız. Buradan açıkça söylüyorum. Recep Tayyip Erdoğan’a söylüyorum. Onun mürekkebinden dökülen İçişleri Bakanı müsveddesine söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi’nin baba evine kimse el uzatamaz. O uzanan elleri biz değil baba evinin gerçek sahipleri pişman eder, pişman olursunuz.”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ KOLAY LOKMA DEĞİLDİR”
“Kendileri demokrasiden nasibini almamış birileri, siyasi parti nedir bilmeyen birileri, bir siyasi partinin İstanbul İl Başkanlığını 5 bin polisle çeviriyorlar. ‘Taşıdık, öteye gidin’ diyoruz, işlemi yapmıyorlar. Milleti partimize sokmuyorlar. Demokratik yarışı kazanamadıkları için darbeciliğe girişiyorlar. Ama buradan açıkça söylüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi kolay lokma değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, herhangi bir parti değildir. Cumhuriyet Halk Partisi, sizin gibi konjonktürün değil tarihin, milli mücadelenin partisidir, Türk milletinin partisidir. Bu yüzden sesimiz milletin sesidir. Hangi adımı atarsanız atın bizden geri adım görmeyeceksiniz. Ne bir adım geri atarız, ne bir kelime eksik konuşuruz, ne bir santim eğiliriz. Biliriz ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir adım geri atması, bu millete 100 yıl geri adım attırır. Biliriz ki biz bir kelime eksik konuşursak, siz bu milleti susturacaksınız. Biliriz ki biz bir santim eğilirsek siz bu millete diz çöktüreceksiniz. Bu millete diz çöktürtmeyeceğiz size teslim olmayacağız. Bunun için bu meydanı dolduran Ankara’yı dolduran milyonlarla birlikte buradan açıkça söylüyorum. Bugün hedefte olan sadece Cumhuriyet Halk Partisi değil, Türkiye’deki demokrasidir. Biz, Türkiye demokrasisini elbette aslan sosyal demokratlarla, elbette milliyetçi demokratlarla, muhafazakar demokratlarla, liberal demokratlarla, Kürt demokratlarla, sosyalist demokratlarla, Türkiye’nin bütün demokratlarıyla birlikte savunuyoruz. Biz Türkiye ittifakıyız. Türkiye ittifakı, renklerini ay yıldızlı al bayraktan alır. Filenin sultanları bayrağı göndere çektirirken kimin gırtlağı düğümleniyorsa o Türkiye ittifakındadır. Bugün akşam 12 Dev Adam Almanya karşısında mücadele verirken hop oturup hop kalkanlar Türkiye İttifakıdır. Renkleri ay yıldızlı al bayraktandır. Kırmızı beyaz. En büyük Türkiye. Ankara’nın gururu iki takımımız var. Ankaragücü ve Gençlerbirliği, Mansur Başkanım ikisini birbirinden ayırmadan getiriyor. Türk bayrağımızı alayım.”
“YOLUMUZ UZUN, ZOR. AMA SONU GÜZEL”
“Tandoğan’da elbette emek mücadelesi için, özgürlük mücadelesi için, demokrasi için muhteşem bir buluşma gerçekleştirdik. Ama bu meydanda arkadaşlarımız, 1 milyonun üzerindeki destekçimizle, demokratla birlikte buradayız. Gerekli başvuruyu yapacağız, dünya tarihinde bir Milli Takıma maçtan önce, bir başka ülkede, bir başka şehirde verilen en kalabalık destekle hep birlikte tarihe geçiyorsunuz. Milli Takıma başarılar diliyoruz. Ve son sözüm: Hep birlikte yürümeye devam edecek miyiz? Başarana kadar, bu iktidarı değiştirene kadar, bu mücadelede, bu yolu birlikte yürüyor muyuz? Ekrem Başkan’a, arkadaşlarımıza sahip çıkmaya devam edecek miyiz? Yolumuz uzun, zor. Ama sonu güzel. İktidara yürüyor muyuz? İktidara yürüyor muyuz? İktidara yürüyor muyuz? Haydi, o zaman. Yürüyelim arkadaşlar.”